Öyle bir sorun söyleyin ki, bir işletmede yaşanan sorunların neredeyse tamamının kökeninde olsun. Ya da bir sorunu çözdüğünüzde işletmedeki sorunların büyük bölümü kendiliğinden çözülsün?

Sizce bu sorun ne olabilir? Para mı, teknoloji mi, sistemler mi, yönetim erki mi, malzeme ya da makinalar mı?
Muhakkak saydıklarım bir işletmenin iş sonuçlarında önemli etkenler. Ancak öyle bir sorun var ki hem sorun hem çözüm. Bu sorunu çözdüğünüzde sadece o sorun değil, işletmedeki sorunların önemli bir kısmı da kendiliğinden çözülmektedir.
Bu sorunun ve çözümün adını uzatmadan söyleyeyim: LİYAKAT.
Biri bize “Bir sorunu çözseniz tüm sorunları çözebilirsiniz” dese tepkimiz ne olur? Dudağımızda alaycı bir ifadeyle bakıp hayret dolu bir ifade mi belirir yüzümüzde? Yoksa merakla “Ee neymiş bu sorun, nasıl olacakmış bu?” sorusunu mu yöneltiriz? “Bu iş bu kadar kolay olsa keşke” diyebilirsiniz. Bu yazıda kolay olup olmadığını irdeleyeceğiz.
Liyakat Nedir?
Başarıya giden yolun ön ve temel şartı olan liyakat sadece şirketlerin değil, ülkelerin de kaderine doğrudan etki eder. Liyakat tam olarak sağlansa farklı bir ülkede yaşıyor olabilir miydik?
Ekonomimiz, eğitim sistemimiz, şehirlerimiz, yaşam koşullarımız hatta keyfimiz böyle mi olurdu? Ya şirketlerimiz? Gerçekten hak eden kişiler hak ettiği yerlerde olsa bu kurumlar ayakta kalma mücadelesi veriyor mu olurlardı yoksa bu topraklardan peş peşe dünya markaları mı çıkardı?

Liyakatin sağlanamadığı şirketlere bir bakalım. Bu şirketlerde liyakat yerine kayırma, nepotizm, torpil, subjektif unsurlar, tarafgirlik hâkim olduğundan işe alınan, görevlendirilen, terfi ettirilenlerin kişilikleri, yetenek ve yetkinlikleri, birikimleri daima göz ardı edilir. Ağızlarıyla kuş tutsalar bile bu kişiler daima devre dışı kalırlar.
Kayırılan kişilerin hepsi yeteneksiz olmayabilir ama istisnalar kaideyi bozmaz. Hak etmeyen kişileri eğitmekle, motive etmekle, zorlamakla bir yere varılamaz.
Bir örnek verelim;
Kırılamayacak birinin referansıyla işe alınan bir mühendis düşünelim. Alıp Arge biriminde işe almış olalım. Okuldan iyi dereceyle mezun olsun, İngilizceyi iyi derecede bilsin ve Catia programını kullanabilsin. Bu mühendise bazı testler uyguladığınızda şu sonuçlarla karşılaştınız diyelim;
Şekil algısı düşük, görsel işlemleme yeteneği zayıf,
Hayal gücü sınırlı,
Hiç esnek değil
İnaktif ve edilgen.
Bu kişilerle arge-ürge faaliyetlerini yürütebilme şansınız var mı?
Kural çok net: Liyakat yoksa verimlilik de gelişim de başarı da olmayacaktır.

Ya sistemlerimiz mükemmelse, finansal yapımız güçlüyse, teknolojimiz üst seviyedeyse? Hak etmeyen, liyakat sahibi olmayan kişilerle mi bu mükemmel sistemleri kuracak, yönetecek, geliştireceğiz? Koltuğu dolduramayan kişiler mi finansal gücümüzü ya da teknolojimizi yönlendirecek? Ve nereye kadar?
Şartlar ne olursa olsun liyakat sahibi kişiler bir şekilde yol bulacak, yükü sırtlayacaklar ve başarılı olacaklardır. Bu ülke Kurtuluş Savaşı gibi bir mucizeyi başarmışsa bu başarının temelinde liyakatin olduğunu görmek için o savaşı yönetenlerin nitelik ve yeteneklerine bakmak yeterli olacaktır. Her biri nokta atışı seçimlerle o görevlere getirilmişlerdir.
Bugün başarıdan başarıya koşan kurumlara baktığımızda işe alımdan performans değerlendirmeye, terfilendirmeden kariyer planlamaya kadar her aşamada liyakatin temel alındığını görmekteyiz. Bu şirketlerin bir özelliği de şeffaf, objektif, dolayısıyla adil olmalarıdır.
Peki liyakati nasıl sağlarız?
Objektif olarak, objektif, ölçülebilir kriterler belirleyerek
Adayın aradığımız kriterlere uygun olduğunu doğru araçlarla (Testler, envanterler, sınav ve mülakatlar) ölçerek
Doğru eğitimlerle destekleyip fırsat eşitliği sağlayarak
Gerçekçi kriterler içeren performans değerlendirmeyi yaparak
Adil bir terfilendirme ve doğru kariyer fırsatları sunarak
İşten çıkışta da liyakat esasına uyarak
Açık iletişimi destekleyerek ve geri bildirimde bulunarak
Liyakat sisteminin doğru bir şekilde işletildiği şirketlerde şu olumlu sonuçlar görülür:

Verimlilik artar, iş sonuçlarında iyileşme sağlanır.
Motivasyon ve çalışan bağlılığında artış sağlanır.
Adalet duygusu artar.
Yaratıcılık gelişir. İnovasyonda gelişme olur.
Yönetsel sorunlar azalır.
Kurum imajı ve güvenilirliği artar.
Kalite seviyesi yükselir, hatalar, fireler azalır.
Kurumsal ve bireysel gelişimde artış olur.
Şirket iklimindeki toksik hava dağılır.
Sonuçta liyakat, kurumların sürdürülebilir başarısında kritik bir role sahiptir. Liyakat sistemini oluşturmak, oturtmak ve sürdürmek bir kurumun geleceği açısından en önemli yatırımlardan biridir.
MOERS liyakat kavramının neresinde?

MOERS, geliştirdiği yetenek yönetim sistemi ürünleriyle işletmelerde liyakatin sağlanmasına önemli katkılar sağlıyor. Bu katkılara birlikte bakalım:
MOERS K-Test, Türk insanı üzerinde oluşturulmuş bir test. Dolayısıyla temsil yeteneği yüksek.
Türkiye’deki 420’den fazla iş pozisyonu için aday ve çalışanların uygunluğunu ölçme-değerlendirme fırsatı sunuyor.
Aday ve çalışanların pozisyonlara göre uygunluğunun yanı sıra SWOT analizini, liderlik skalasındaki yerini, potansiyelini net biçimde ortaya koyuyor.
MOERS Genel Yetenek Testi ile aday ya da çalışanlarınızın şekil algısını, görsel hafızasını, muhakeme yeteneğini, sayısal ve sözel kavrama becerisiyle proaktif biri olup olmadığını ölçebiliyorsunuz.
MOERS Motivasyon Testi, çalışanlarınızın motivasyon düzeyini, motivasyon ihtiyaçlarını ve onları ne ile motive edebileceğinizi size raporluyor. Böylece doğru bir motivasyon planı yapabiliyorsunuz.
Kısacası liyakat yolculuğunuzda yalnız değilsiniz.
Süleyman Işık/İnsan Kaynakları Gönüllüsü
コメント