Sanıyorum otuz sene önceydi. Çalıştığım şirkette işe alma sürecinde kullanmak amacıyla yabancı bir kişilik testinin Türkiye temsilcisi kurumla temasa geçtim. Aldığım bilgiler beni tatmin etmiş ve satın alma sürecini başlatmıştım. Ödemeyi yapmış, testin şablonunun ve kâğıt çıktılarının gelmesini bekliyordum. O zamanlar internet olmadığından bazı sınavlarda kullanıldığı üzere cevap şıklarının üzerine doğru cevapların görülecek biçimde delik delinen asetatlar konup doğru-yanlış sayımı ve hesabı yapılıyordu. Test sonuçları, bu sayılara göre şekilleniyordu.
Test materyalinin ne zaman geleceğini sorduğumda “Materyali göndermedik çünkü siz henüz test eğitimiyle ilgili talepte bulunup eğitim bedelini ödememişsiniz” yanıtını aldım. Satıcı firma yetkilisi, “Eğitim almak zorunda mıyız?” şeklindeki sorumu tuhaf bulmuş olacak ki, “Hatırladığım kadarıyla psikolog değilsiniz. Psikolog olmadığınıza göre testi değerlendiremezsiniz. Sonuçları yorumlamak için dört günlük eğitimimize katılmalısınız” dedi.
“Psikolog olmayan birine neden bu testi satıyorsunuz?” sorum yanıtsız kaldı. Yetkili, mutlaka bu eğitimi almam gerektiğini yineleyip durdu. Anlaşılan dört günlük eğitimle neredeyse psikolog olacaktım.
Eğitimin bedeli, test için ödeyeceğimiz paranın iki katıydı. Hadi verdik diyelim; test sonuçlarını sadece o zamanki unvanla personel müdürü olan ben okumayacaktım ki… Bu durumda bütün departman yöneticileri de bu eğitimden geçmek zorunda olacaktı. Hesaplayınca neredeyse bir servet ödeyecektik test firmasına. Testi kullanmaktan vazgeçtik. Ne var ki ne zaman test uygulamak istesek karşımıza hep bir eğitim zorunluluğu çıktı. Anlaşılan test firmaları testten ziyade eğitimden para kazanıyorlardı.
Aslında bu testleri kullanan personel ya da insan kaynakları yöneticileri de kazançlıydılar. Aldıkları eğitimin yanı sıra özgeçmişlerine şu şu testlerin değerlendiricisi unvanını ve eğitim kayıtlarını yazıyorlardı.
Eskiye göre tek fark dört gün olan eğitim süresi yarıya düşmüştü düşmesine ama testler yabancı olduğundan kur arttıkça eğitim maliyeti de artıyordu. İşin ilginç yanı 4 yıllık örgün eğitim ve uzmanlık için birçok sertifika gerektiren psikologluk mesleğinin bilgi birikimi test değerlendirme söz konusu olunca iki günlük eğitimle aktarılıyordu.
Türkiye’nin ilk yetkinlik envanteri MOERS K-Test’i oluşturmak üzere yaklaşık yedi yıllık bir çabaya girişmeden önce proje ekibinin önüne ilk konan şart; okuma yazması olan herkesin okuduğunda anlayabileceği bir test raporunun olmasıydı.
Birçok örnekte olduğu gibi test raporları anlaşılmak için değil adeta anlaşılmamak amaçlı yazılmaktaydı. K-Test’in ilk farkı Türk insanı üzerinde yaratılmasıysa ikinci farkı da son derece yalın, anlaşılır ifadelerle yazılması olmalıydı. Öyle de oldu.
Şurası muhakkak ki, psikologlar, aldıkları eğitimler sayesinde test sonuçlarını değerlendirmede daha başarılı olacaklardır. Doğal olarak her testin bir yönergesi, değerlendirme konusunda incelikleri içeren bazı hususları olacaktır ancak bunun tümüyle ticari bir sürece evrilmesi etik midir bilemem. Sizin düşünceniz nedir?
Süleyman Işık/İnsan Kaynakları Uzmanı
Comments